onda olmayan
her şey için geç olabilir. ama bu şey kendiyse ölümün her an tam vaktidir aslında. anladım ki. ona sarılmak ona sarılmanın sadece bir yoluydu. ölmek için nasıl kaldırıma oturup güneşin batıp gittiği yerden geri dönmesini beklemek bir yolsa. onun yanında onun olmak. erimek ve eriyip kaybolmak bir başka şey olmak çıldırmak ve unutmak ve hatırlasın diye bütün hızınla koşup o duvarı yıkmak için hızla ona çarpmak. bütün hücrelerinle o aşılmaz duvarı kireç beyazı duvarı tül perdeleri senden kaçan gözleri ve kirpiklerin ince bir sızıyı usulca içine işleyişi gibi. öpmek her yerinden ve oracıkta bir harf gibi ıpıssız beklemek. ah buydu işte benim ondan istediğim. onda olmayan.
kalkıp gidebilir miyim?
kalkıp gidebilir miyim? hiç sanmıyorum. elinin beyazlığında bir gölge olmuş herhangi bir bulutun gökyüzünde bir noktadan bir başka noktaya varmak için aldırış etmediği bir yolculuğu ben aldırış ederek yapmaya kalkıyorum. göğsünün bir ucundan bir ucuna ipin ve boşlukta salınan tozlu ampulün insanı kaldırımdan kazıyan spatul bakışlarıyla kendimi parçalatmadan herhangi bir şeye ve istemekten vazgeçmiş hatta düşmüş dizini incitmiş. yüzülen ve akşama ertelenen bir kavuşmanın yüzüme bakan ve kalkıp gitmeliydin diyen sesini kolumu omzuna atıp yalnızca ismini fısıldadım. yaktı. dağladı. bütün dövülen yerler yüzümde sancılı bir kar yağdı vaktine savruldu. üşüyen ve dumana karışan evlerin pencerelerine uzanmış çiçek desenleri gibi fakir bir duruşum var. yama için iyi bir zaman değil. sus ve geri dön. sokak seni yeterince çiğnememiş.
Bülent Ata
dilim kesmiyor bileklerini
ANA SAYFA